3 Ekim 2010 Pazar

Hııı?



Hayatında gerçekleşen olayları, yanlış yada eksik çözümlüyor olabileceğini düşündüğün mü hiç?
Ve bu yüzden duyu organlarının hissettiği ve beynin yorumladığı "hayata dair bakış açısı denklemlerini" yeniden gözden geçirmen gerektiğini?
?
İyi o zaman, git şimdi düşün!
Çünkü bunun gördüğün şeyin yada görmek için baktığın yerin doğru olmasıyla hiç bir ilgisi yok.

18 Nisan 2010 Pazar

Domino Etkisi


"Domino taşlarının dizilmesi ve ardından yıkılması uğraşı"nı (Buna ne isim veriyorlar bilmiyorum, ve hayır hiç böyle bir uğraşıya kalkışmadım) benim için ilginç kılan şey; ne o oluşturulan şaşırtıcı dizaynlar, ne o taşlardan çıkan sesler nede sonunda oluşan şekillerdir.

İnsanoğlunun/kızının; oluşumuna onca uğraş verdikten sonra yıkılmasını oturup keyifle izleyebildiği nadir durumlardan birisi olması ilginç geliyor bana asıl.

Yaşamın bir çok durumunda (Bir ilişki, bir iş, bir düzen vs) benzer tepkiyi göstermek kolay yada mümkün değil farkındayım. Buna gerek olup olmadığıysa tatışılır, o ayrı.

Ama sadece "ortaya çıkan sonucun belkide bir bütün olarak keyifli olabileceği düşüncesi"ni canlı tutabilmesi açısından bile önemli olduğunu düşünüyorum, hepsi bu:)

3 Mart 2010 Çarşamba

Başka Bahara Değil, Şimdikine!


"Bahar geldi, artık uyan!!" dercesine güzel olan bugünde gördüm. Gıda çarşısında çalışan, öğle arası tatillerinde yakan top oynayan küçük genç kızları.

"Çalışırken çocuk olmak" olsaydı bu durum, yaptıklarına imrenip, sevinebilirdim ama "çocukken çalışmak olunca" yaptıkları içimin burulduğunu itiraf etmeliyim. Yeryüzünde geçen bu süremizin asgari yaşam koşullarını sağlayabilmek her zaman, herkes için kolay olmuyor farkındayım. Bunu değiştirmekte. Bu yüzden sadece şartların iyileşmesini ve ama buna rağmen büyümemelerini dileyebildim onlar ve herkes için. Öylesine değil, umutlu bi şekilde.

Ben Mersine gidiyorum, hafta sonu dönerim. Sen akşam üstü yürüyüşe çık, tatlı bir rüzgar okşasın yüzünü, kulağında bu müzik olsun, ve adımların ağır. Çünkü yavaş yavaş uyanmalısın. Çünkü, Artık, Bahar, Geldi!

13 Şubat 2010 Cumartesi

İroni!

Barışın ve özgürlüğün simgesi iki güvecin bıraktılar bugün gökyüzüne.. Çatıda bekleyen ve güvercinlerin sahibi olduğu belli olan iki velet, onları çatıda tutup tekrar kafese koydu. "Tutsak"lığı bilmem ama ben utandım:(

9 Şubat 2010 Salı

Şahsım veya Klonum Yazıyor; Tek Bir Hayat ve Hep 2 Seçenek


Hepimizi klonlamaları gerekli. Çünkü bilmeliyiz: Hayatlarımız ancak bizim yaşadığımız gibi mi yaşanırdı? Başka bir biz olsa daha iyisini yapabilir miydi? Bilmeliyiz: Bu yazıyı ben mi, yoksa klonum mu yazıyor?

Belki sizin hayatınız, tam olarak sizin hayatınız bambaşka yaşanabilir. Diyelim ki dün patronu alttan almak yerine kavga çıkartabilirdi sizin yerinizde bir başka siz olsaydı. Çekip çıkabilirdi kapıdan. Bazen siz de yapamadıklarınızı yapabilen bir siz hayal etmez misiniz?
Önceki gün çok sıkıldığı o anda uyumaya gitmek yerine bu "öbür" siz, birden pantolonunu çekip kapıdan çıkıp şehrin hiç gitmediği caddelerine doğru yürüyebilirdi.
Bazen siz de tam yapmak istediğinizi ya da yapmaktan korktuğunuzu yapmakta olan bir sizi gözünüzün önüne getirmez misiniz?
Tam uyumaya giderken, kapıdan çıkmakta olan, sokaklara düşen, maceralar yaşayan bir başka sizi bir film gibi izlemez misiniz? Ama siz şimdi öbür siz değil, bizatihi sizsiniz. Bir tane var bizden. Hepimiz biriciğiz.
Klonlamak gerek
Dolayısıyla hiç bilemiyoruz: Acaba en doğrusunu mu yaptık? En iyisini mi yaptık acaba? Gerçekten elimizden gelen bu kadar mıydı? O aşk mesela, hiç korkmadan yaşansa, şimdi burada oturup sıkılan bizin sandığı gibi sonu felaket olmayacaktı belki de.
Oysa bizden bir tane daha olsaydı, ancak o koşulda gerçekten sınayabilirdik kendimizi. O bebek doğrulsaydı acaba gerçekten şimdi bebeksiz sizin sandığınız gibi çok mu zor olacaktı her şey?
Bir tane daha olsa bizden o zaman bilebilirdik gerçekten doğru yapıp yapmadığımızı. Ne ki tek bir hayat var ve hep iki seçenek! Yazık ki biz o seçeneklerin hep bir tanesini bilebiliyoruz. Oysa tam olarak birbirinin aynısı iki tane olsaydı bizden, ancak o zaman tamamlanmış, cevaplanmış bir hayat yaşayabilirdik. Tek kişiyiz ve eksiğiz bu yüzden.
Hiç bilemeyeceğiz; elimizden gelen mi buydu yoksa korkularımız ve yalancı sınırlarımız yüzünden mi böyleyiz?
Aynı anda, aynı koşullarda siz doğarken bir tane daha siz doğsa. Sizin "zaman harcamamak" için yapmadığınız ama içinizin gittiği şeyleri yapsa. O, sizin gibi korkmasa ve gittiği yerlerden çabucak dönmek yerine yollarda savrulsa...
Sizin sesinizin titreyerek "Evet" dediğiniz şeylere o gülerek "Hayır" dese... Ürkmese o, sıkıldığında bıraksa, üzüldüğünde katlanmasa, katlanmasa sizin o kadar zamandır katlandığınız şeylere...
Devam etmek yerine yarım bıraksa, kafasına takmasa... Kavga çıkmasın diye susmak yerine bağırsa öteki siz... Ağlamak yerine ağlatsa... Siz kokteylde sıkılırken o dışarı çıkıp sigara yaksa... O gece, o masada yarım bıraktığınız kadehi bitirse... Yarım bıraktığınız o dansın sonuna kadar devam etse... Ne yani? Siz yapamadınız diye siz yapamayacaksınız mı sanıyorsunuz?
Belki bir başka siz yapabilirdi sizin yapamadığınız onca şeyi. Ben, benim yapamadığım onca şeyi yapabilirdim mesela. Ama bir şey daha biliyorum ben ve benin hakkında. O da...
Klonlanmamız gerek azizim; insan denen fakire bu kadar yalnızlık çok fazla. Bir başka bizin bizden daha iyi yapabildiğini görmek için değil. Niye bizden daha iyi olsun ki kerata? Belki de bizdik daha iyisini yapabilen ikiz! Belki de bizdik korkmayan. Bizdik belki eldeki avuçtaki vaziyetle olabileceğinin en iyisini beceren. Ama işte bunca yalnızlık varken... İnsan emin olmak istiyor.
İyi gidiyoruz azizim
"Bu hayat ancak böyle yaşanabilirdi" demek istiyor insan ve bundan emin olmak istiyor. Bu yüzden klonlanmış bir ikizimiz gerek bize. Derhal başlasın bilim insanları çalışmalara. Bu kadar bilim varken, bu kadar yalnızlık fazla.
"Bu çocuğu yaptım, iyi yaptım", "O adama bağırmadım, doğrusu buydu", "Evden çıkıp gitmedim, çünkü kimse gidemezdi", "Korkak değilim. Korkmakta haklıydım, çünkü korkunçtu", "O işe katlandım çünkü başka yapılabilecek bir şey yoktu", "Bu evliliği sürdürdüm çünkü diğer seçenek daha beterdi" gibi cümlelerimizin kesinliği gerekli bize.
Tam olarak biz olan bir başka bizin bütün bunları onaylaması gerekli. Bizim onunla şöyle karşılıklı oturup, ne var ne yoksa konuşup son kadehin son yudumunu tokuştururken şöyle dememiz gerekli:
"İyi gidiyoruz azizim, boşversene!"

Yazar ve Kaynak; Ece Temelkuran http://www.milliyet.com.tr/2005/08/22/yazar/temelkuran.html

14 Ocak 2010 Perşembe

Acı Tatlı



Bugün bir arkadaşım, eczaneden ilaç alıp anneannesine götürmemi istedi. Kendisinin işi varmış. Yolumun üzerinde olduğundan kabul edip ondan reçeteyi aldım. Ve sonra ilaçları.
Adresi bulup eve ulaştığımda kapıyı sevimli bir ihtiyar kadın açtı.
-Teyze Keremin bir arkadaşıyım ben, ilacınız varmış onu getirdim dedim,
-Sağol çocuğum buyur geç içeri
-Yok teyzecim geçmiyeyim işim var
-Olurmu öyle şey, buraya kadar zahmet etmişsin, çay yaptım yeni, bi bardak iç öyle git.
-Yok teyze içmeyeyim
-Kahve yapayım
-Yok dokunuyor şu sıralar
-Tatlı yaptım, en azından onun tadına bak bakalım nasıl olmuş diyince bu zaman kaybı çetin pazarlığın daha fazla uzun sürmesine izin vermedim.

İçeri girdiğimde duvardaki saat tıkırtısından başka bir ses olmayan evde, zamanın sanki burda çok yavaş ilerlediğine dair tuhaf bir hisse kapıldım. Neyse ki teyze şangır şungur mutfakta hızlı bir hazırlık telaşına kapıldı ki bu hislerim fazla uzun sürmedi..
Bir bardak çayı içerken yanında getirdiği kalburabastı tatlısından bir tane yedim.
Eski komşuluk ilişkilerinin artık kalmadığından ve ama yinede misafir gelir umuduyla evde sürekli tatlı bulundurduğundan bahsederken o, evin içindeki sessizilik ve yalnızlık kokusunu düşünüyordum ben. Bu koku fazlasıyla hüzünlü oldu benim için. Birde ihtiyar haliyle hizmet ettiği için .
Teşekkür ederek oradan ayıldım. Dünya telaşı yerli yerindeydi, kalabalığın içine girdim.
Babaannemi düşündüm sonra. Aradım ne yapıyorsun diye.
Napiyim tatlı yapacağım diye uğraşıyorum dedi.
İçimden nolur kalburabastı demesin derken
Kalburabastı yapıyorum dedi göğsüme basarcasına. Boğazım düğümlendi.
Geliyorum benden önce hiç kimseye yedirme diyebildim.
Kalbur yüreğimi eledi, ihtiyar kadınlar ondan tatlı yaptılar.

4 Ocak 2010 Pazartesi

Gökten Üç Elma Düşmüş!

Hızlı adımlarla köşeyi döndüğünde yeterince geç kaldığının farkındaydı. Evinin önüne gelip kapıyı açmak için anahtarları cebinden çıkaracağı anda duraksadı. Anahtarı sabit bir cebe koymak gibi bir alışkanlığı yoktu ve şu an yine anahtarın hangi cebinde olduğunu bilmiyordu. Zaten cebinden çıkaracağı anda da ilk seferde doğru anahtarı bulamayacaktı. Bu yüzden önemi yoktu.

Düzenli tertipli insanların bu zaman kaybına verecekleri isim belliydi. Dağınıklık. Ama "dağınık" insanların bu durumu şans diye nitelendirmesi farzdı.

Kendi kendine: "Bu kadar acele ederken ve doğru anahtarı bulamayacakken bu telaş niye? Bir kerede şanssızlığımın tadını çıkarayım" diye düşündü. Ama sonra "eğer şanssızsam ve yanlış anahtarı seçeceğimden emin olarak bir seçim yaparsam bu seferde şanssızlığımdan dolayı yine yanlış bi seçim yapıp doğru anahtarı seçecek olmam gerekmez mi" diyerek gülümsedi.

Kapıya bi anahtar uzattı, gökten üç elma düştü, biri bugün doğan Newton'a, biri bu doğum gününü hatırlatan google'a, biri de kapı önünde hangi anahtarı seçtiğini bilene gitti:)