30 Aralık 2009 Çarşamba

"Yaş"lı Tekirdağlı Amca

Geçen yıl Tekirdağın bir köyünde yabancı olduğumu farkederek bana hoşgeldiniz diyen, halimi hatırımı soran yaşlı amcaya iyiyim siz nasılsınız diye sorduğumda bana;
-Nasıl olalım, evden camiye, camiden kahveye, kahveden eve gidiyorum. Doksan yaşına kadar böyle devam ederse şükür halimize demişti.
İçimden bir insanın kendisine böyle cüretkar bir yaş hedefi koymasına şaşırmış, hatta bu özgüvenli hedefi gerçekçi bulmamıştım.
Kaç yaşındasınız şimdi diye sorduğumda ise
-Seksen yedi demişti.(Şiveyi siz ekleyin artık)
Ha ben o zaman o küstah kritiğimden utanmışmıydım:)?Utanmıştım elbet. Ama bi görseniz 60 yok derdiniz. Nasıl da iyi bakmış kendine. Bazı vücutlar nasılda direniyor zamana. Benimkisi direnenlerden değil .

Geçen yıl Tekirdağın bir köyünde yabancı olduğumu farkederek bana hoşgeldiniz diyen, halimi hatırımı soran ve şimdi kesin 88 yaşına girmiş olan amca!
Vücutlarımız belki eşit şekilde tepki vermiyor olabilirler zamana ama kullandığımız takvimlere göre eşit şekilde arttığını kabul ediyoruz yaşlarımızın. Ve bugün aramızdaki yaş farkı değişmedi eski haline geldi, bunu söyleyip kulağını çınlatmak istedim. 30 Aralık. Ben, bugün doğmuştum demek istedim:)

27 Aralık 2009 Pazar

Ben Şahsen Bizzat Kendim



Bir başkasını kırmamak adına kendini kırmak. Ve bunu seçtikten sonra gelişen olayların kendine olan kırgınlığını dahada arttırması. Sanırım dün gecenin özeti bundan ibaretti. Ve ben, kendi kendime, kendimin gönlünü alabilmek için miskinler gibi evde yatıyorum şu an. Yok küs değiliz konuşuyoruz, güzel bir kahvaltı hazırladım yatakta kendisine.
İnsancıl gerekçelerimi anlattım,
bencil gerekçelerini dinledim,
ihanet konusundhemfikiriz,
kırgınlıkların şiddeti azalmakta,
gerekli derslerin alındığı umuldu
ve birazdan evden çıkarak kahve içmeye gideceğiz:)

20 Aralık 2009 Pazar

Bu bi işaret mi dersin?



Akrep burcu kız arkadaşı yüzünden astrolojiye merak sarmış bir akadaşım var vatana millete hayırlı olsun.. Şu sıralar ayrılar ve ne tuhaftır ki arkadaşım her olaydan bir işaret çıkarma ve bu işaretlerden sinyal alma telaşında. (Astroloji ve fallar yetmiyormuş gibi)
Bizim müziğimiz çalıyor ne tesadüf, beni mi düşünüyor acaba? O şu memlekettendi, bu plakalı aracı görmemiz tesadüf mü? Bu apartmanın kapı numarası 72, onun telide 72 ile bitiyor şeklinde ve daha fazlası inanılmaz yaratıcı örnekler üretebiliyor.
Kendine gel, saçmalıyorsun dediğimdeyse de evet farkındayım istem dışı oluyor diyor.
Bugün bir alışveriş merkezine kendim için bere almaya gittim, ve ne tuhaftır ki sözleşmişcesine o alışveriş merkezinde karşılaştık kendisiyle. Nolurr bu bir işaret olmasın:) Sayesinde bere haricinde ilginç bi şapkada almış oldum çok yakıştı işaretine aldanarak!! Hemde öyle bir aksesuar kullanmadığım halde. Tam yine bir yeni örneğe başlıyordu kiiiii!El sallamaya başladım kendisine.
-Niye el sallıyorsun?
-Bu bi işaret.
-Ne işareti?
-Gitmek zorundayım sona görüşürüz işareti.
-Kinaye mi yapıyorsun?
-Yok gitmek zorundayım sonra görüşürüz işareti yapıyorum:)
-Ha iyi görüşürüz:)
-Görüşürüz:)
Zor günler geçiriyor farkındayım, ama bunun üzerine bir kaç kere konuştuk faydası olmuyor. Çünkü çözüm işaret algılamakta değil, işaret olmakta saklı.

8 Aralık 2009 Salı

Kayıt-sız!

Son zamanlarda haberleri izleyemiyorum. Ve.. Şu anki gündemi takip edememekten değil de, bu isteksizliğin sürekli hale dönüşmesinden korkuyorum!
Ya kayıtsız kalırsam?
Ya artık umursamazsam???

7 Aralık 2009 Pazartesi

Canavarlar!



Kimin hayatını yaşıyorsun sen?
Kendininkini mi?
Öyle mi?
Hep mi?
Dursan baksan şimdi ne kadar kendin kaldın bu hayatta? Kendinde ne kadar sen varsın? Dursan baksan şimdi, kendini ikna ede ede ne kadar yol gittin kendinden? "Olması gereken bu" diye, "Hayatın zaten pek fazla numarası yok" diye? "Zaten daha ne olacaktı?" diye... 


"Burası iyi, güvenli" diye diye diye diye... 

Ne kadar yol gittin kendinden kendine hikayeler anlata anlata? Düşünsene, o hikâyelerle ne kadar çok zaman oyalandın aslında başkasının olan hayatlarda?
Oysa bir gün...
Kendine geri yürüyeceksin. Bu yüzden dikkat et de fazla uzaklara gidip geri dönüş yolunu kaybetmeyesin.

Beyaz çakıllar bırak...
Dikkat et. Bir gün geri dönüş yolu için kendine küçük, beyaz çakıl taşları bırak mümkünse. Çünkü sonra dönüp geriye baktığında kendine geri giden yolu hiç bulamayabilirsin. Yerini yönünü şaşırıp, ormanda çöküp kalmış bir çocuk gibi etrafında çoğalan seslerden korkabilirsin. 
Bir gün, söylüyorum sana, büyük bir sarsıntıyla kendini bir vitrin camında göreceksin.İnsanlar gelip geçecek arkandan, hayat arkada akmaya devam edecek. Sen donakalacaksın. Elinde çantan olacak belki, çantana şaşıracaksın.

Üzerindeki paltoyu kim yapıştırdı sana, bu atkıyı kim sardı boynuna? 
Bu yüze bu çizgileri hangi kayıp zamanlar çizdi? Sen orada mıydın o zaman? "Bütün onlar oldu mu?" diye şaşıp öylece vitrin camında eskidenki bir halini göreceksin.

Kendini ne kadar özlemiş olduğunu düşünüp öylece, arkadan insanlar akarken, yollar geçerken arkandan, içinde çekirdeğin burularak, bir gün, söylüyorum sana, kendine geri dönmekten başka bir çaren kalmadığını göreceksin. 

"Bedeli neyse ne!" diyeceksin, "Kim üzülürse üzülsün!" diyeceksin "Olacaksa olsun bütün ayıplar". İnsan ancak yeniden canlanınca anlar ne kadar cansızlaştığını. Yeniden kıpırdamaya başlayınca damarın anlarsın o ana kadar kendini uyuttuğunu. Yaşamaktan başka ne varsa onları yapıyor olduğunu. "

26 Kasım 2009 Perşembe

Kurban Almak İçin Kurban Olmak


Biraz önce hastahanedeydim. Kurban almak için hayvan pazarına giden bir arkadaşımın pazarlık esnasında kolu çıkmış. Ne kadar saçma dimi? Ama ne yazık ki saçma olması gerçek olmasını engellemiyor.
Alıcı-Satıcı-Omuz çıkaran uzlaştırıcı. 3 koca adamın bir araya gelerek başardığı işe bak!!!!
-Zorun neydi bu kadar çetin pazarlık yapacak dedim
-Ben 2200 önerdim. O 3200 istedi. 2800 den aşağı inmedi, 2600 lira dolaylarında kolum çıktı.
-İyi aferim, değdimi şimdi yani?
-Kol çıktıktan sonra 2500 e bıraktılar:)
-??!!!!!
Cinlerim hala tepemde! "Hastahanedeyim beni alırmısın" dediğinde onun böyle üzüntülü olmadığını bilseydim, en azından o kadar endişeli gitmezdim yanına!!

23 Kasım 2009 Pazartesi

Sahaftaki Çiçek!



Bazen sahafları dolaşırım. Eski bir alışkanlık. Kitap yığınlarının arasından;
  • aradığım
  • aramadığım ama ilgi çekici
  • gerçekten kitap gibi kokan
kitaplara da denk gelmişsem değmeyin keyfime. Sanırım bakmakla görmek arasındaki farkı anımsamama yardımcı oluyor bu ziyaretler.

Bugün yine dolaşırken bir kitap gördüm. Jules Verne'in Denizler Altında 20.000 Fersah'ı. Belki ilkokul zamanında okuduğum ama bende olmayan bir kitap. Sayfaları eksik mi diye kontrol ederken içinden birden kurumuş bi çiçek düştü. Çok yıl önce kuruduğu belliydi çiçeğin, zaten kitap da 1972 basımıydı. Muhtemelen bir bayana aitti. Çünkü genelde erkekler çiçek almazlar ve tabi saklamazlar. Bu bilgiler ışığında erkeklerle ilgili genelleme çıkarılsın diye yazmıyorum bunu o ayrı:)
Kitabı almadım. Sırf o çiçekli anlama saygımdan dolayı. Sahibine ulaşmayı isterdim "Çiçeğinizi unutmuşsunuz" diye. O bunu istermiydi? Tabi o bir giz! 
Kitabın içinde saklı!!

4 Kasım 2009 Çarşamba

Bi Zahmet

Geçen gece bir arkadaşımla konuşurken bahsetmişti. TRT 1' de "Bi zahmet" adında bi program varmış. Sokakta geçiyormuş bu pogram. Gizli kamerayla çekim yapılıyormuş ve program oyuncusu türlü türlü rollere bürünüyormuş. Ve o rolün gereği doğal bi şekilde sizden birşeyler istiyormuş. İstediği şeyleri gerçekleştirme sayınıza göre size para hediyesi veriyorlarmış sonunda.

İzlediği bölümde ;
Elinde sopalı bölüm oyuncuları, sokaktan geçen genç bir erkek vatandaşı çevirmişler. Kaba saba konuşmalar, korkutmalar, itip kakmalar, şunları yap diye emretmeler. Nüfus cüzdanını almışlar, her istediklerini yaptırmışlar. Sonunda para vermişler. Bölüm bitmiş.

Arkadaşım o kadar sinirlenmiş ki izlerken, anlatırken de sinirliydi : "Çocuğun halini bir görecektin" dedi. " Garibim o kadar korktu ki ne deseler yapacaktı zaten. "

Bugünse videonun linkini göndermiş. İzlemek isteyenler için
Hakikaten yazık diyorum.
Yakın tarihte "TRT payı" kesilen ürünlere yenileri ekleniyor haberlerini okumuştum. "Bi zahmet" mümkünse ben bu programın hakkına düşen payı eksik ödemek istiyorum!!!!!

29 Ekim 2009 Perşembe

Can Yücel'den




YAŞASIN CUMHURİYET
Gölköy adında bir yer varmış gelibolu'da
televizyonda gösterdiler geçen gün.
gelenek edinmiş köy halkı,
'ben kendimi bildim bileli bu böyledir'diyor muhtar:
29 ekim’de toptan sünnet ederlermiş çocuklarını...
derken ekranda entarili bir çocuk belirdi
kirvesi tutmuş kolundan
yatırdılar bir kamp yatağına,
ardından sünnetçi olacak zat boy gösterdi elinde bıçağıyla,
çocuk kaldırdı başını, bağırdı:
'yaşasın cumhuriyet' diye
bunun üzerine de ekran karardı

korkarım bu, sade gölköylülerin değil, umumumuzun
sade küçüklerimizin değil, büyüklerimizin de
düştüğü bir tarihsel yanılgı
çünkü sünnet değil, farzdır cumhuriyet

26 Ekim 2009 Pazartesi

Kasvet

Bugün birbirini hiç tanımayan iki kişi arasında (kim oldukları yada ne sebepten olduğu önemli değil) aslında hiç de olmaması gereken, küçük bir gerginlik çıktı. Olmaması için sadece küçücük bir nezaket gerekiyordu. Ama bu ikisinde de olmadığı için, odamdan çıkarlarken geride buz gibi kasvet bulutu bıraktılar. Hala soluduğum....


Çevremde bazen Tevfik Kolaylı nezaketi! arıyorum desem yeridir hani;



Neyzen Tevfik meyhanenin tuvaletine giderken,daracık koridorda bir kabadayıyla karşılaşır. Birinden birinin kenara çekilerek yol vermesi gerekmektedir.
Neyzen "müsade et geçeyim" der.
Sarhoş kabadayı" sen kime kafa tutuyorsun babalık" diye aksilenir.
"ben senin gibi ciğeri beş para etmezlere yol vermem" deyince Neyzen hemen kenara çekilir
"Ama ben veririm. "

22 Ekim 2009 Perşembe

Yazım Yanlışı!



Bugün bir kağıda not yazarken tarih kısmında yılı 2008 olarak yazdığımı farkettim. Ve düşününce bunu (2009 yerine 2008 yazmayı) daha önce defalarca tekrarladığımı.

Zaman mı hızlı geçiyor yoksa 2009 yılımı değersizdi benim için bilmiyorum ama yaşlandıkça dikkatsizleşiyorum sanırım.

21 Ekim 2009 Çarşamba

Acaba???

Eve yeni geldim. Televizyonu açtım. Bilgisayarımı kucağıma alıp yatağıma uzandım.

Televizyon açık ama kumandası ortalarda yok. .Kanalı değiştirmek istiyorum ama o kadar üşeniyorum ki(bunları yazana kadar kalkıp değiştirsem ya dimi?Ama cık. Bu kumanda sürekli kayboluyor)

Acaba diyorum televizyon kumandasının üzerine alarm mı bağlatsam. Alarm kumandasına basınca televizyon kumandasını bulsam böylelikle.

Alarm kumandası mı? O kaybolunca da onu bulacak bi başka alarm kumandası da hazır olacak illa ki!!!!

20 Ekim 2009 Salı

Çok Garip!



Dayı oluyormuşum:) Bunu patates kızartması yerken öğendim bir de (Hani sen bilmiyosun ama ben patates kızartmasını seviyorum ya. Sevdiğim bi yemek, mutlu bi haber. Bilmem çok uyumlu geldi bana) Ailedeki ilk torun, yeğen vs yada herneyse işte. O yüzden çok garip ve beni sevindiren.

12 Ekim 2009 Pazartesi

Milli-Evrensel Maç!

Eskiden yani küçükken olan bişey vardı hayatımızda. Oyunlarda yada müsabakalarda ekip kurarken adil rekabet olsun diye gözetilen hakkaniyet ölçüleri..Hemde çocuk aklımızla..



"Siz çok güçsüz oldunuz falanca size geçsin"
yada bu daha dürüst talep ediliyordu "ama siz çok güçlü oldunuz, falanca bize geçsin!!!"
Ve oluyordu..

Dün milli maçın son 20 dakikasını izledik akadaşlarla. Karşı takımın 2 golünü atan forvet oyuncusunu oyundan alıyorlardı. "Bu adamı bizim takıma alsak ya" dedim. "Hemen birini çıkarıp onun yerine oynatalım..Biz çok güçsüzüz!!!!"


Yetişkin insan dünyası kuralları buna izin vermiyor..
Neden böyle olması gerektiğine dair bir çok geçerli sebep var... Aslında olmaması içinde...

5 Ekim 2009 Pazartesi

Uyarı!! Usandım!!!



Sigara içmeden önce sürekli ateş aramaktan usandım.. Aldığım çakmak ve kibrit sayısı, aldığım paket sayısına neredeyse yaklaştı ve bu benim biraz dağınık ve belki biraz unutkan olmamdan kaynaklansa da buradan siz sigara üreticilerine sesleniyorum. Bu sorunu çözün arkadaş.

Yaptığınız paketlerin ön yüzüne 20 kibrit ve kibriti yakmak için şerit mi koyarsınız, yoksa her bir sigaraya tek tek fitil mi koyarsınız bilmiyorum ama bu gidişle (Fırından yakmaya gidiş'i bu!!!) sinirimden sigarayı bırakacağım haberiniz olsun!!!!!!!!!!!!

2 Ekim 2009 Cuma

Bu Protestolar Yakında Konferansların Çıplak Ayakla İzlenmesini Zorunlu Kılacak Gibi!

Dün işe gitmedim, 12 ye kadar evdeydim.
Telefonumu da hiç açmadım.
Haberleri de izlemedim.
Dünya telaşıyla ilişkim en alt seviyedeydi yani.

Gece 12 den sonra tv yi açtım.
Kanalda alt yazı "IMF başkanına ayakkabı fırlatan genç serbest bırakıldı" yazıyordu!!!! da ne olmuştu yaagüzel ülkemde. Hemen haber portallarından haberi okudum ve koca bir "YAZIK" geçti içimden.

Konunun içeriği, protesto edenin, edilenin kim olduğuyla ilgili değil bu YAZIK!!
"Protestocu", "eylem" ini "şiddet" kullanarak gerçekleştirmişti ve savunduğu düşünce ne olursa olsun (ister haklı yada ister haksız) şiddet YAZIK bişeydi.

Amaç neydi?
Haberin videolarında çok sert bi şekilde fılatılan ayakkabı önce konferansa katılan ve o esnada soru soran bir dinleyiciye denk geliyor ve oradan sekerek IMF başkanının uzağından geçiyordu.
Peki ya öyle olmasaydı?
Diyelim o hızla direkt IMF başkanının yüzüne denk gelseydi. Ağzını burnu kan içinde kalsaydı?
Yada ayakkabıdan kaçmak isterken düşüp başını bir yerlere vursaydı?
Eylem başarıya mı ulaşmış olacaktı? Haklı hale mi gelinecekti, Sorun çözülmüş mü olacaktı?

An-la-mı-yo-rum!!!!

30 Eylül 2009 Çarşamba

Kelime Cepleri Olmalı İnsanın Gömleklerinde!

Keşke kelime cepleri olsa insanın gömleklerinde .
Tam ne söyleyeceğini bilemediği anda elini cebine atsa ve bir avuç kelime çıkarıp havaya savursa. Ve havaya savrulan o kelimeler bi şekilde havada anlamlı hale gelip senin sesin olsa..
Tam olması gerektiği kadar ve sadece olması gereken anlamda.
Bir harf, bir noktalama işareti bile fazla değil.
Sadece yeterince.

İşe mi girmek istiyorsun, yönetim sistemlerimize entegre etmeye çalıştığımız (başardığımız değil, kimse aksini iddia etmesin. çalıştığımız) ve kültürel dönüşümü geçekleştirilmemiş ithal metodlarla canını sıkan insan kaynakları departmanının uzmanına bi avuç kelime. Hoop. İştesin. Hatta yönetim kurulu toplantısında..

Yada sevgilinden mi ayrılmak istiyorsun. Bi avuç kelime daha. Gelsin Çelik. Gitsin sevgili. Güle güle yavrum güle güle!!!

Madem benim keşkem, dur bi deneyeyim. Gömleğimi bulmam lazım bi saniye. Tamam. Kelimelerimi alıyorum. Havadalar. "Kelime cepleri olmalı insanın gömleklerinde" diye yazıyor havada ama birşeyler ters ve saçma gidiyor sanırım(buraya kadar herşey normalmiş gibi:)
Tanrım bu benim değil senin iç sesin:)

28 Eylül 2009 Pazartesi

Alın Verin Ekonomiye Can Verin!!

Son zamanlarda izlediğim en trajik-komik reklam.Krizin reçetesi bu kadar basit yazılamazdı, anlatılamazdı sanırım.
Alın-verin, ekonomiye can verin.


Sana da komik gelmiyor mu? Sanki çok sağlıklı çalışan sistemler üstü bi sistemimiz varmış da (ekonomi,hukuk eğitim,sağlık vs) ve reklam filmiyle tüketici güven endeksini arttırarak yastık altındaki parayı çıkarttırarak krizden kurtuluverecekmişiz... hikayesi....


Herşey ama heşey tamam ve eksiksiz.. Bir tek senin yastık altındaki paran noksan sistemde... (belkide geçekten noksan veya yok o yastığın altında para ama reklam filminin etkili olacağını düşünen ortak akıl sanırım bunu sana sormayı unuttu)


İşin trajik kısmıda burası.Pozitif etki yapacağına inanıp fikri geliştiren danışmanlar (ki emin ol birilerine pozitif etki yapıyordur bu proje), Hükümet, Devlet kurumlarında çalışan memurlar, inandırıcı olur diye tv lerden halkın tanıdığı odun gibi rol yapan meşhur gönüllü ekonomi aktörleri vs nin elinden gelen bu.. Cidden sana trajik gelmiyormu bu ortak akıl ve ortaya çıkan ürünü..


Sanki bundan daha iyi ve kaliteli reklamlar ve çözüm önerilerine ve ortak akla ihtiyacımız varmış gibi geliyor!!!!diyerek bi sakız, bi ekmek, bi simit ve bir oyuncak almaya gidiyorum:((((

Algıda Seçicilik ve Meslekler ve Son

Şu mesleksel algıda seçicilik.Yemeğimden keyif almamı engelleyen. Bugünkü öğle yemeğinde bir inşaat mühendisi arkadaşımla birlikteyken aklıma takıldı yine (Yok bu sefer ki oldukça iştahlı ve keyifliydi) Bu yüzden yazım mimarlarla ilgili!!!!!! Alakasız mı?Evet.Keyfi mi? Evet..
Öncelikle ve kesinlikle çok zarif ve kibar bir meslek ismi.


-ne iş yapıyorsunuz
-mimarım.,
zarif ve kibar.


Sonraysa yaptıkları meslek yüzünden hayatı görüş açıları.


Gündelik koşuşturmacanın içinde boğuluyorken, bir yerden bir yere giderken özellikle geçtiğim yerledeki detayları o kadar çok atlamışlığım oluyor ki bu bina burada mıydı, bu işyeri ne zaman açıldı, bu ağacı kim kesti, bu sokağada mı otopark mafyası bakıyor, burası neresi:) gibi sorular sormak zorunda kalıyorum kendime sonra.Ki iş gereği çok sık şehir dışına çıktığımı da hesaba katarsak her gelişimde geceleri uzun uzun dolaşmak zorunda kalmam cabası ve çabası oluyor.Değişimi algılamak ve farketmek için.Oysa onların istemdışı bunları atlayamadığını düşünürüm hep. Gündelik telaşları ne olursa olsun çevreyi de bu telaşın içinde tutmak zorundalar..


Hayat onları benden daha çok zorluyor olmalı!!!!


Ve kötü bi his..:Bunca detayı istemdışı izlemek zorundalarken bu zorundalığa plansız şehirleşme, uyumsuz bina renkleri, ölçüsüz binaların eklenmesi..
Bilmem..Bu uyumsuzluk rahatsız edici olmalı.. Bazen üzücü.


Ve fakat bu uyumsuzlukların; varlıklarıyla onların hayalgüçlerini zorlamaya yardımcı olduğunu ve "acaba daha iyi nasıl olurdu"yu düşünmeye zorladığını ve (bi cümlenin bi paragaf kadar uzun olmasının sıkıcılığı bi yana) bu yüzdende daha hayalperest olmalarını sağladıklarına dair de güçlü bi inancım var.
Ne kadar doğru? Emin değilim!

Algıda Seçicilik ve Bir Akşam Yemeği

Dün gece bir akadaşımla yemeğe çıktık. Daha doğrusu gün içinde birlikte olduğumuz zaman çok uzun sürdüğü için karınlarımızın acıktığı saate denk gelen kısmını restaurantta geçirmeye karar verdik.Kendisi bir yemek fabikasında yönetici.

Restauranttan içeri girip masaya oturur oturmaz başladı eleştirilerini saymaya. Şu masada yokmuş, şu şurda olmalıymış vs.




Çorbanın tuzunun çokluğundan, etin tam terbiye edilmemiş olmasına, pilavın biraz soğuk olmasından, soğanların tam pişmemesine kadar o kadar çok detay anlattı ki (evet hepsini aklımda tutmadım) kendimi yemek yarışma progamlarından birindeymiş gibi hissettim.

Ki seçiciliğimden dolayı yemekle aram çok olmamasına rağmen ve ama; ben bile! yemeği beğenmişken yaptı bunu...

Yemekleri tadış şekli ve herşeye bi kusur bulması o kadar sinir bozucu ve rahatsız ediciydi ki içimden "sus be kadın,ye işte yemeğini" demek geçti!!

Ama sonra.....

Ama sonra işini ne kadar ciddiyetle yaptığını ve işine olan tutkusunun yaşamını ne kadar şekillendirdiğini farkettim.

Duygusal olarak çok rahatsız hissediyordum kendimi ama gerçeklik olarak bu tutkuya bir o kadar da saygı duymam gerektiğini farkediyordum.

Yemeğe sonuç: Duygularının farkında ol ama gerçeklerle karıştırma!
Kendime sonuç:Yine de yemek tutkulu iş yapanlarla yemeğe çıkma:))

Sabah Sabah!


Fırınımda sabahtır bir türlü yerini bulamadığım ve kendimi teselli etmek için iş bilmez mühendislerin fazladan koyduklarına inanmak (koyduklarını düşünmek? inanmak? yok yok inanmak) istediğim 2 civatam var: ve bazen (her zaman değil amaa!!) bu şekilde parçacıklar arttırmayı başarabiliyorum!!!!!!

(kendime not:evde bir yedek parça odası oluştur!!!)
Bu arada dileyen olursa ve benim gibi makine-elektrik-elektronik-yadaherneyse mühendisliği okumamış (yanlış bölüm bitirdiğime de inanmaya başlıyorum, 2 civatanın yarattığı yıkıma bakarmısın) Türk mucitlerin fazla parçalarıyla değiş tokuşa da hazırım.

Giderek görünmez bir makine ye doğru gidiyorum ya hayırlısı.
Kendime Sonuç; galiba acil olarak benim evi sigortalatmam lazım.!!

15 Saniyelik Bir Hayal Kırıklığı



Sireni çalan, lambaları yanık bir ambulans. Hastahaneye 1 km uzaklıktaki bir benzinlikte. Belli ki yakıt almış. Öyle apar topar çıkıyor ki hastahane yoluna. Kaza oluyor. Hepsi 15 saniyelik görüntü. Yolun ortasında kalakalıyorum.
15 saniye.Ben yazıyorum,sen okuyorsun.
Yetişmek için..!!!
Yetişmiş midir? Bilmem? Yetişsin!
Düş olmalı.!! Bilmem.? Lütfen!
Düşler ülkesinde olmalı!
Olsun!
istiyorum!